Ekonomilerde politikaların sürdürülebilir, beklentilerle uyumlu ve bağımsızlık olduğu zaman daha doğru işleyen bir mekanizmaya dönüşür. Etkin politikalar üretmek sizi varmak istediğiniz noktaya götürecektir. Burada hedefler ile uygulanan politikalar arasındaki tutarlılık çok önemlidir. Örneğin Japonya’nın için etkin politika ile Çin’in etkin politikası aynı değildir çünkü Çin’de büyüme üzerine kurulmuş bir model vardır. Bunun içinde ekonomilerde uzun vadeli ve amaçtan sapmadan uygulanması gereken politikalar mevcut olmalıdır. Bizim tarafta aslında her zaman enflasyonu tek haneli yapmak hedef olsa da asıl hedef büyümenin sağlanmasıdır. Bu büyümenin temelinde de borçlanarak ve tüketerek geliştirilen bir model olduğu için faizlerin yüksek olması hiçbir zaman istenilmemektedir. Sürdürülebilir bir büyüme ile işsizlik konusuna çözüm bulunur fakat bu durum sürekli değil ve geçici ise bu sefer baskılanan faiz sonucunda döviz kurunun daha fazla yükselmesine, döviz rezervlerinin harcanmasına ve faiz kararlarında da daha hızlı artışların olmasına neden olmaktadır. Kazanmanın uzun sürdüğü fakat Türk Lirasında yaşana hızlı kayıplar ise çok kısa sürede kazançları geri almaktadır. 2018 yılında ABD ile yaşan krizler sonrasında kurda yaşanan hareketliliği önlemek amacıyla MB politika faizini %24 kadar yükselmiştir. Girdi maliyetlerinin artması ve yaşan kur şokları ekonomin daralmasına neden olmuştur. Daha sonrasında atılan mali genişleme için adımlar hem büyümenin toparlanmasına hem de faizlerin düşmesine neden olmuştur. Büyüme çıktısına baktığımızda ise potansiyelin altında olduğu görülmektedir fakat toplam krediler de yaşana yükselişin olduğu da dikkatimizi çekmektedir. Bu durum artan talepler ve tüketimden kaynaklı olduğunu yani büyümenin artan ihracat ve yatırımlardan gelmediğini göstermektedir.
Alınan hızlı ve ani kararlar hem fayda getirmemekte hem de geçmişte ısrar edilen politikalar ile uyumsuzluk göstermektedir. Bu durum hem yerli hem de yabancı yatırımcı için bir güven sorununa neden olmaktadır. Yaşanan bu değişimler ise yabancı yatırımcıların hızlıca paralarını başka ekonomilere kaydırmalarına neden olmaktadır. Kısa bir örnek vermek gerekirse, yabancıların Borsa İstanbul’da yabancıların payı %50’nin altına gerileyerek 16 yıl önceki seviyesine gelmiştir. 2020 yılı başında 32 milyar 421 milyon $ hisse senedine sahip olan yabancılar 30 Ekim haftası itibariyle 19,3 milyar dolarlık hisseye sahip durumdadırlar. Mart 2009’dan bu yan ilk defa 20 milyar $ altında kalmıştır.
Kredi faizlerinin artması talep artışlarını nasıl etkiler ve büyümeye etkileri nasıl olur bunu izleyip göreceğiz. Atacağımız adımların sonucunda faizi kalıcı mı düşürmek istiyoruz yoksa günü kurtarmak adına 2018 yaptığımız gibi mi yapmak istiyoruz. Artan faizlerin firmaların bilançolarında yaratacağı kur zararlarının etkileri nasıl olacak ve faizi artırmadan bankacılık sistemimiz daha düşük faiz ile piyasaya likidite sunabilecek mi? Bu sorulara cevap bulduğumuz zaman yönümüze karar verebiliriz.
Saygılarımla…8.11.2020