Son dönemde sıkça Merkez Banklarının bilerek geç kaldığını, enflasyonun geçici olmadığını ve dünyanın bir resesyona gireceğini sonrasında da stagflasyonun olacağını yazılı ve sözlü mecralarda dile getirdim. Süreç de belirttiğim gibi maalesef ilerliyor. Euro bölgesinde enflasyonun %10,7’ye yükseldi ve büyümenin üçüncü çeyrekte %0,2’ye gerilediğini görüyoruz. Bu durum Euro bölgesinin stagflasyona girdiğini gösteriyor. 2008 küresel krizinden bugüne kadar şuursuzca basılan paralar ve pandemi ile son dönemlerin en hızlı parasal genişlemesinin olması tüm dünyanın enflasyon ile karşı karşıya kalmasının temel nedenlerin birisidir. Enflasyon ile mücadele konusunda Merkez Bankalarının da geç kalması bana göre kasıtlı yapılan bir durum ama unutulan enflasyon sorunun tekrar gündeme gelmesine neden oldu. Sert bir şekilde değişen faiz oranları ise geciken Merkez Bankalarının biraz da olsa talep yönlü azalma ile enflasyonun hızını biraz kesmiştir. Bunların yanında artan enerji maliyetleri ise üreticileri daha da zorlamaktadır. Artan faiz oranları talebi azaltmasına ek olarak arz yönlü değişimlerde de düşüş olmasını bekliyorum. 

Pandemi sonrası önce genişleyen krediler sonradan da azalmaya başladı. Özellikle son 1 yıl içinde dünyanın sıkılaşmaya gittiği yerde bizim faizleri indirmemiz ile başlayan süreçten sonra kredilerde azalama net bir şekilde görülüyor. Bazen söyleriz mekân, zaman ve kişiler yanlış diye. Aslında bizim de bu politika değişikliğinin zamanlaması yanlış oldu. Bu durum bizim hızlıca fakirleşmemize ve öngörülemeyen durumlardan dolayı yatırımcı çekmememize neden oldu. Faizleri düşürdük ama insanların finansmana erişimi zorlaştı. Bakın bunun net bir örneği ise; Tüketici kredilerin tüketici enflasyonundan arındırılmış değeri son 2 yıldaki zirveden %25 düştü.

Artan enerji, hammadde ve işçilik maliyetleri işleri zorlaştırıyor. Ayrıca kurun belirli bir seviyede tutulmaya çalışılması da rekabeti zorlaştırıyor. Firmalar mevcut durumla mücadele edebilmek için fiyatlara zam yapmak zorundalar. Buna ek olarak dünya ticaretinde oluşan yavaşama göstergeleri de rekabeti zorlaştırıyor. En büyük ekonomilerden biri olan Çin ile ilgili Dünya Bankası nisan ayında %4-5 aralığına çektiği büyüme tahminini %2,8’e düşürdü. Bu verilerin aşağı yönlü revize edilmesinde deniz ticaretinin hangi seviyede olduğunu gösteren Baltık Kuru Yük Endeksi düşüyor olması da yatıryor. Baktığımızda pandemi sonrası hareketlenen talep tekrar yavaşlamaya başlamış. Bu durum bize ekonomilerde yavaşlama olduğunu ve talebin azaldığını gösterir. Bu veriyi destekleyen bir diğer nokta ise ihracatçıların yayınladığı verilere göre bir önceki yıla göre düşüş olması. İmalatımızın ithalata bağımlı olması, cari açık vermemiz ve ekonomimizin dışa bağımlılığı bizi olumsuz etkiliyor.  Ayrıca ithalatın ihracattan hızlı artması dış ticaret açığımızı artıyor ve finansman ihtiyacımız artıyor. TCMB İktisadi Yönelim Anketi’ne katılan 1700’den fazla imalat sanayi firmasının önümüzdeki 3 ay da siparişlerin düşeceğini öngörüyor. İSO Satın Alma Yöneticileri Endeksi (PMI) eşik seviyesi 50’nin altında seyir ediyor. Bu seviyelerin üzerindeki rakamlar ekonomik canlanma ve iyileşmenin olduğunu gösterir. 

ABD gelen verilere göre Eylül ayı itibarıyla 12 aylık enflasyon beklentisi %5,4 bulunuyor. Fed muhtemelen 12 aylık enflasyon beklentilerinin üzerinde bir politika faizine kadar artışlara devam edecek. 12 aylık beklentilerde gerileme olursa faiz indirimine gidilecektir diye düşünüyorum. Bu süreçte biz ve dünyanın enflasyonu biraz kontrol altına alınabilirse rüzgâr bizim açımızdan olumlu esmeye başlayabilir. Ama burada elimizden kayıp giden alım gücümüz tekrar hızlıca yerine gelmeyecektir sadece fakirleşmemiz yavaşlayacaktır. 

Üretimde küreselleşmenin terse dönüşümünü görüyoruz. Pandemi, lojistik sorunlar, tedarik zincirinde bozulmalar ve jeopolitik riskler artık tek noktadan üretim yapmanın yanlışlarını bize gösteriyor. Çin’in ABD ve Avrupa’ya olan ihracatını olumsuzluk, konteyner iptalleri ile değişimler mevcut. Euro bölgesi 2009’daki resesyonundan da derin bir daralmaya girebilir. Bu durum 2023 yılında birliğin 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana en fazla daraldığı yıl olabileceğini gösteriyor. Bizim de en büyük pazarlarımızdan birisi olan bölgenin bu duruma girebilecek olması tedbir almamızı gerektiriyor. Bizim de ülke olarak değişen koşullardan olumlu ve olumsuz etkilendiğimiz noktalar ve bunları lehimize çevirmemiz için öncelikle verimliliği artırmalıyız.  Âtıl kapasiteleri işleyen hale geçirmeliyiz. Ayrıca teknolojik gelişmeleri işimize uyarlamalıyız. Ben önümüzdeki yılların ülkemiz adına güzel olacağına inanıyorum. 

Saygılarımla…6.11.2022

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close