Bu hafta açıklanan verilere, açıklamalara baktığımızda hala sorunların devam ettiğini ve gerçek anlamda çözüm üretilmediğini görmekteyiz. ABD tarafında gelen Tarım Dışı İstihdam verisi 528 bin artış ile beklentinin (250 bin) üzerinde gelmiştir. Bu durum Eylül ayında FED’in 75 baz puanlık faiz artışını destekler. Kuvvetli gelen istihdam verisi işlerin yolunda olduğunu ve resesyonda olmadıkları havasını oluşturabilir. Fakat sadece bu veri yeterli değildir neden derseniz iş aramayı bırakan bir sürü insan olduğu da dile getiriliyor. Ayrıca ek işte çalışanların oranında da artış var. Son dönemlerde şirketlerin işe alımları durdurduklarını açıklaması da bir diğer gösterge. 

İçerde açıklanan enflasyon verilerine baktığımızda ise; Temmuz ayı itibariyle TÜFE %80 oranına gelmiş bulunuyor. TÜFE ile ÜFE arasındaki makas ise 65 puana yükseldi. Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise yıllık enflasyonu %176 olarak açıkladı. ISO büyümenin öncü göstergelerinden olan Satınalma Yöneticileri Endeksi’ni (PMI) yayınlarken, büyümede yavaşlamanın güçlendiği ve enflasyondaki artışın devam ettiği sinyallerini veriyor. PMI verisi 5 aydır üst üste gerileme göstererek 46,9 değerine geriledi. Veri ekonominin net bir yavaşlama içinde olduğunu gösteriyor. İTO İstanbul geçinme endeksi %99 ile 1998 yılından beri en yüksek seviyesini gördü. Verileri oynayarak doğru bir sonuç elde edemeyiz aksine verilere olan güven azalır. Bunun yerine sorunu gerçekten kabul edip, çözüm için mücadele etmek gerekiyor.

İhracat siparişlerinin yatay olmasına rağmen net siparişlerde bir kayıp yaşanması iç talebin azaldığını gösteriyor. ABD’nin resesyona girmesi ve Çin’de yaşanan yavaşlama ihracat noktasına da bir yavaşlamanın olabileceğini bunun da büyümeye negatif yansıyacağını işaret ediyor. 

Tedarik sorunun yaşandığı, hammadde krizlerinin olduğu, teknolojinin gelişimi, kur risklerinin olduğu ve taleplerin hızla değiştiği bir ortamda siz de üretim modelinizi döneme göre değiştirmeniz gerekiyor. Bunun nedeni de rekabet edebilmek ve yükselen enflasyona karşı kendimizi koruyabilmektir. Üretimde sık sık kullanılan modellerden olan “just in time” (zamanında üretim) modelinin değişmesine neden oluyor. Bütün bu riskler ve üretim modellerinden dolayı sanayici üretim planlamalarını ona göre yapmaktadır. İmalatımızın ithalata bağlı olduğu bir durumda siz önemli ürünleri elinizde riskli durumlara göre bulundurmalısınız. Bu durumda siz de onları MB Kavcıoğlu gibi stokçulukla suçlayamazsınız. Stokçuluk bir malı elinizde olduğu halde raftan satışını kaldırmak ve fiyat artışından nemalanmaktır. Fakat burada sanayicinin yapmış olduğu bu değildir. Piyasalar önünü görmek, risklere karşı kendini korumak istiyor ve maalesef riskler her geçen gün artarak devam ediyor. 

Piyasalara güven, öngörülebilirlik, dünya ile uyumlu politikalar, şeffaflık ve sürdürülebilir politikalar sunarsanız insanlar döviz almaya meyilli olmazlar. Sizler enflasyon ile gerçekten mücadele etseydiniz bugün bunları konuşmuyor olurduk. Yapılan hatalar sonucunda finansmana erişim noktasında sorunlara neden oluyor. TOBB Başkanımız Rifat Hisarcıklıoğlu daha sonra İTO Başkanı da aynı finansman sorununu dile getirdiler. İş dünyası bu gelişmelerden rahatsız. Bizler üretimi, sanayiciyi desteklemeliyiz ki sürdürebilir bir büyüme elde edelim. Bugün baktığımızda bankalar %40-50 bandında faiz oranı ile bile kredi vermekte zorluk çıkarıyorsa demek ki onlar risk görmektedir. Dünya ekonomisinin daralma gösterme ve bizim ekstra risklerimiz işleri zorlaştırıyor ve yılın geri kalanında finansman konusu daha fazla konuşulacağa benziyor. Nakdin daha önemli olacağı ve büyümenin yavaşlayacağı bir döneme giriyoruz. 

 Saygılarımla…7.8.2022

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close