Son günlerde sıkça tartıştığımız yeni ekonomik modelin büyüme, ihracat, ithalat ve işsizliğe yansımalarını tartışıyoruz. Geçtiğimiz hafta açıklanan büyüme, ithalat ve ihracat verilerini inceleyerek bunun vatandaşa yansımasına bakalım. Son açıklanan büyüme verilerine baktığımızda ise; Q3 yaşanan %7,4 büyüme gerçekleşmiştir. Bu dönemde ithalat %25,6 artışı ve %8,3 ihracat azalması meydana gelmiştir. Dış ticaretin nette büyümeye %6,8’lik katkısı olmuştur. Q2’de pandeminin baz etkisi ile yaşanan büyümenin az da olsa devam ettiğini de görmekteyiz. 2021 yılı geneline baktığımızda üç çeyrektir gelen yüksek büyüme rakamlarına rağmen bu durumun hane halkına pek yansımadığı görülmektedir. İşgücü ödemelerinin cari fiyatlarla GSYH’dan aldığı payın bir önceki döneme göre azaldığı görülmektedir. Gelir eşitsizliğindeki artışın arttığı da görülmektedir. Son yıllara baktığımızda gelirlerin GSYH payının ortalama %31 seviyesinde olduğunu fakat açıklanan son verilerde ise, yaklaşık reel de %15 yakın bir düşüş yaşandığını görüyoruz. Q3 baktığımızda ücretlerin toplam gelirden aldığı pay %26,7 olmuştur. Odaklanmamız gereken bir diğer konu ise; tarımsal üretimde yaşanan daralmalardır. Malumunuz tüm dünyada yaşanan kuraklık ve su sıkıntılarının ileride tarımsal üretim açısından daha büyük sorunlara yol açabileceği tartışılmaktadır. Hal böyleyken bu konuda çalışmaların artırılması gerekir.  Q2’de yaşanan %0,6 büyümeye rağmen Q3’de yaşanan %5,9 daralma alarm vermektedir. Bu durum gıda enflasyonun artmasına da neden olmaktadır. 

Geçen yıl Kasım ayına göre;

  • İhracatımız %33,44 artış ile 21 milyar 468 milyon $,
  • İthalatımız ise %26,73 artış ile 26 milyar 794 milyon $,
  • Dış ticaret hacmimiz %29,63 artarak 48 milyar 263 milyon $ olmuş,
  • İhracatın ithalatı karşılama oranı ise %80,1 olmuştur.
  • 24 sektörümüzün ihracatını artırdığını görüyoruz. 

Milli gelirin dağılımında tüketimin ağırlıklı olduğu görülmektedir. Ayrıca imalatın ithalata bağımlılığı, enerjide dışa bağımlılık ve düşük- orta nitelikte teknolojik ürünlere sahip olmamız rekabetimizi etkilemektedir. Hammadde kullanımında dışa bağımlı olmamız ithalatın azamadığını göstermektedir. Bunlara ek olarak ithalat vergilerinde, gümrükleme maliyetlerinde artışlar yaşanmaktadır. Nedeni ise; ithalat vergisinde Türk Lirası beyanının zorunlu olması ve artan döviz kurlarının etkili olmasıdır. Tüm dünyada yaşanan tedarik zincirindeki bozulmalar ve artan taşıma maliyetleri de ilave yük bindirmektedir. Yaşanan ciro artışlarına rağmen karlılıkların artmadığı da görülmektedir. Yüksek girdi maliyetleri, artan enerji maliyetleri, artan taşıma maliyetleri karlılıkları düşürmekte ve teknolojik yatırımların olmasına engel olmaktadır. 

Yeni ekonomi politikası yatırımları yabancılar alım gücünü artırmakta ve yerlilerin alım gücünü azaltmaktadır. Bunun bir örneğini de dolar bazlı ucuzlayan borsamızda görmekteyiz. 2020 yılı başında 100.000 $ ile yaklaşık 485 adet endeks satın alınabiliyordur. (100.000 * 7,4 / 1528 = 485 Adet) Son aya baktığımızda ise; yaklaşık 720 adet endeks satın alabilmektedir. (100.000 * 13,75 / 1910 = 720 Adet). 

Sadece büyüme ve ihracata bakmanın doğru olmadığını ve bunun hane halkına yansımadığı takdirde refah seviyesinin yükselmeyeceğini görmeliyiz. Bu uygulanan politikaların zamanlamasınız yanlış olduğu ve 2002-2012 yılları arasında dövizin TL karşısında ucuzken yapılan yatırımları doğru planlamamızın cezasını çekmekteyiz. O zamanlar yatırımları inşaat yerine üretime, sanayiye ve teknolojiye yapsaydık bugün onların çıktısını daha yüksekten almış olurduk. İşin kötü tarafı da şu an çok ucuz varlıklara sahip olmamız cazibe merkezi haline gelebilir fakat yarın bu politikalardan dönüş yaptığımızda hem şirketler bazında hem de borsamız bazında “Elimizdekileri ucuza kaptırmış” olabiliriz. 

Saygılarımla…5.12.2021

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close