Ülkemiz son günlerde ekonomik olarak yeni bir kur şoku yaşarken yetkililerden yeni bir döneme geçildiği ve yeni bir politika izlendiği açıklanmaktadır. Faizin ve kurun temel alınarak belirlendiği bu politikanın yanlışlarını anlatmaya çalışacağım. Belirlenen bu politika; faizlerin düşmesi, döviz kurlarının yükselmesi, ihracatın artarak cari açığı kapatması hedeflenmektedir. Para birimimizin değersizleşmesi ile sermaye akımları giriş yaparak; üretime ve istihdama katkı sağlanmasını ve bununla birlikte cari açığın çözüleceğini düşünülmektedir. Çünkü yüksek faiz olduğu zaman tabi ki para girişleri için cazip bir ortam olacaktır fakat büyümeye katkı sağlamayacak ve bu durum da cari açığın çözülmeyeceğini düşüncesine yol açtığı için para birimini değersizleştirerek yani döviz kurunu artırma yoluna gidilmiştir. Kur yüksekliğinin ithal girdiler yerine yerli üretim artmasına neden olacağı düşünülmektedir. Fakat bizim temeldeki sorunlarımızdan bir tanesi de imalatımızın ithalata olan bağımlılığıdır. Kurun yükselmesinin hammadde girdi maliyetlerinin artacağını da unutmamak gerekir. Ayrıca enerjide dışa bağımlılığımızın olduğunu ve enerji maliyetlerinin arttığını da unutmamak gerekir. Kronik sorunlarımızda biri olan cari açığın sadece rekabetçi kur ile çözülebileceğini düşünmek de çok doğru bir yaklaşım değildir. Olayları bir bütün olarak ele almalı ve cari açığın temel sorunu çözmediğimiz takdirde geçici düzeltmeler elde etmiş oluruz. 

Bugün baktığımızda teknoloji üreten ve dünyaya ihraç eden G.Kore’nin son 50 yılda bize fark atmış olduğunu görmekteyiz. Bunun temelinde eğitim ve üretimde uzun vadeli planlamalarının olduğunu görmekteyiz. Bazı dönemlerde ithalatları ihracatlarından daha yüksek oldu ve cari açık verdiler. Ama burada üretime ve ithal edilen ürünlerin üretim içindeki etkilerine odaklanarak o geçiş dönemini doğru planladıklarını görmekteyiz. Uzun döneme dayalı ve bir temel felsefe üzerine dayalı bir ekonomi politikası belirlenmelidir. Merkez bankasının para politikası araçları ile politika oluşturulmaz. Bunlar adı üstünde araçtır. Faiz bir araç olarak kullanılmalı ve belirlenen politikaya gitmek için kullanılmalı. Faizin üzerine bir politika olamamalıdır.

Düşük faiz tek başına yeterli değildir. Döviz kurunda yaşana her bir artış bizim maliyetlerimizi ve yatırım kararlarını da olumsuz etkilemektedir. Çünkü öngörülemeyen bir döviz kuru yatırım kararlarınızı vermenizi zorlaştırmaktadır. Bizim vadesi 1 yıldan az olan kısa vadeli dış borç stokumuz 167.9 milyar $ ve bunun için finansman ihtiyacına gerek vardır. Brüt Dış borç stokuna baktığımızda ise 2021 yılı Q2 verilerine göre 446,4 milyar $ olması kurun her artışında bizim borcumuzun arttığını görülmektedir. GSYH’ye oranı ise %58,3 oldu. Yani kurda yaşanan 1 tl’lik değişim sonucunda borcumuz 446 milyar TL artmaktadır. Yani kurun yükselmesi bizi etkilemez gibi yanlış bir düşüncenin olmaması gerektiğini rakamlar göstermektedir. 2001 yılında yaşanan kriz dönemine baktığımızda ise brüt dış borç 113,6 milyar $ olduğu ve GSYH’ye oranı %56,1’dir. Yabancı yatırımcı açısından kurun yükselmesi iyi fakat belirsizlik onlar için de karar vermeyi zorlaştırmaktadır. Kur yüksekliği bir cazibe yaratırken belirsizlik de bir sorun yaratmaktadır. Bir de bütün Dünya MB parasal sıkılaşmaya giderken buna FED’in de dahil olduğu bir ortamda bizim düşük faiz uygulayacağız diye bir politika uygulamaya çalışmamız çok zamansızdır. Küresel ekonomiyi iyi takip etmeli ve risklerimizi minimize etmeliyiz. Faiz artışlarının olduğu bir ortamda bizim finansman ihtiyacımızın maliyetlerinin artacağı aşikarken bir de kur krizi yaşamamız zamansız ve yanlıştır. (Kaynak: MB Kısa Vadeli Borç İstatistikleri Ekim21 Raporu)

Enflasyonu düşürmek için düzgün bir para politikası uygulanmalıdır. Bu uygulanacak politikayı da diğer unsurlarla desteklemek gerekir. Bunun temelinde de reel faizin normal seviyede olması gerekir. Zaten şu an tüm dünyada yaşanan tedarik zinciri bozulmaları, artan gıda ve enerji fiyatları ve parasal genişleme sebebiyle enflasyon oluşmuştur. Sadece sizin alacağınız karar tek başına yeterli olmadığı görülmektedir. Küresel sistemin nereye gittiğini takip etmediğiniz zaman riskleriniz daha da artmış olmaktadır. Enflasyon sorunun tüm dünyada olduğunu MB kabul etmese de bu gerçek değişmemektedir. Sizin bir durumu anlamamanız ya da kabul etmemeniz onun öyle olmadığını göstermez.

Bu kötü günler ve kur dalgalanması ömür boyu sürecek değil. Mutlaka bir noktada biz de normalleşmeye başlayacağız. Sonuçta hem ekonomiler hem de enstrümanlar her zaman değer kazanamaz ya da her zaman değer kaybedemez. Bu kriz de bir noktada bitecek önemli olan kalıcı kasarlar bırakmamasıdır. Üretimde uzun dönemli planlamalar yapmalı, ithalatın bağımlılığını azaltmalı, teknolojik yatırımlar ile verimliliği artırılmalı ve rekabetçi ürünler geliştirilmelidir. Merkez bankası bağımsızlığı, sürdürülebilir, öngörülebilir ve şeffaf politikalar izleyerek piyasa beklentilerine cevap vermelidir. Bu sayede risk primi azalır ve belirsizlik ortadan kalkar. Belirsizlik hiçbir zaman fiyatlanamaz. Fiyat istikrarı ile döviz kuru ve faize odaklanılmalıdır. Tutarlı politikalar uygularsak ve burayı bir cazibe merkezi haline getirebilirsek bu sayede de yatırımcı çekebiliriz ve finansman ihtiyacımızı karşılayabiliriz

Hükümetin bu politikadan vazgeçmediği yani söylemlerini değiştirmediği, faiz indiriminde ısrar etmesi ve FED varlık alımlarını artırarak daha erken faiz artışına başlayacağı bir ortamda kurun daha da yükselmemesi için bir neden maalesef yoktur.

Saygılarımla…28.11.2021

Visited 1 times, 1 visit(s) today
Close